ADAB-I MUAŞERAT
15 Ocak 2024, Pazartesi 20:05İnsan sosyal varlıktır.
Toplu halde yaşar. Toplu yaşamın ise belli görgü ve kuralları vardır.
Yaşanabilir bir şehir için konulan yasa ile belirtilen kuralların olduğu gibi, bizim örf adet ve kültürümüzde olan ''Adab-ı Muaşeret'' kuralları vardır.
Biz buna gönüllülük kültürü de diyebiliriz.
Adab-ı muaşeret kurallarını devam ettirmek örnek olmakla genç nesillere miras bırakabiliriz.
Öncelikle müsebbibi olduğumuz dinimiz İslam kurallarını içselleştirip hayatımıza indirgediğimiz taktirde yaşanabilir bir şehrin alasını gençlere miras olarak bırakabiliriz.
Yoldaki bir taşı kaldırmanın sadaka olduğundan yüzyıllar öncesinden haberdar olan ümmetin yollara engeller, taşlar döken ümmet haline geldiğimizi üzülerek belirtmek isterim.
Öyle haberler izliyoruz öyle şeylere şahit oluyoruz ki; adını ne koyacağımıza karar veremiyoruz.
Bir çoğunuz izlemişsinizdir. İstanbul'da hareket halinde sirenlerini çalarak bir hastaya yetişmeye çalışan ambulans'a yol vermediği gibi geçişini engellemek için de yola beton döken mikser kamyon şöförünü hep birlikte haberlerde izledik.
Bunun adını ne koyarsınız. Evet kişi yakalandı gerekli cezalar uygulandı. Bir şöför bunu nasıl yapar.
Sanırım adab-ı muaşeretten nasibini almamış diyebiliriz.
Adap, edebin çoğulu... Muaşeret ise, “Birlikte yaşayan kişilerin iyi geçinmesi” demektir. Düzenli bir yaşam sürebilmenin yolu saygıdan, saygının yolu nezaketten, nezaketin yolu görgüden geçer. Toplumsal bir varlık olan ya da olmak isteyen insan, kendini yaşadığı toplumdan ve o toplumu ilgilendiren değerlerden soyutlayamaz, soyutlamamalıdır. Toplumun bir parçası konumunda olan her bireyin, özlemini duyduğu değerlerin oluşması, yerleşmesi, gelişmesi ve devamlılığının sağlanması için üzerine düşeni yapması gerekmez mi? Herkes imkânları doğrultusunda minnacık bile olsa bir katkıda bulunsa fena mı olur! Ne bileyim yoldaki kırık bir cam parçasını kaldırıp çöpe atmak bile büyük bir katkı değil midir sizce de? Ama günümüzde hızla dejenere olan ve maalesef kapitalizmin göz boyayan imkânlarına tüm benliğiyle teslim olma yolunda hızla ilerleyen insan, aynı hızla insan olmanın gerekliliklerinden uzaklaşıyor. Saygının yerini şiddet, nezaketin yerini kabalık ve görgünün yerini şımarıklık almış gibi. Aslında özünde benmerkezci olan insan, bu hızlı değişimi fırsat bilip kendini yargılamak yerine alkışlamayı tercih ediyor maalesef. Ve hatta kendini en üstün insan olarak görmenin verdiği haz sarhoşluğuyla geziyor etrafta.
Çocuğuna örnek olacak ebeveynlerin, otobüste, ayakta yolculuk etmek zorunda yaşlı için kılını kıpırtdatmaması hatta ben çocuğumun ücretini de ödedim diyerek saygı kuralını bilet ücretine indirgeyen ebeveynler ne yazık ki; örneklik teşkil etmedikleri gibi o çocuğun kötü alışkanlıklar kazanmasına da sebep oluyor.
Adab-ı muaşeret kuralları ‘insan olmanın’ kuralları aslında. Ve bu kuralların yazılı olmasına da hiç gerek yok.
Kurallara uymak herkes için geçerli olup yaşanabilir bir şehrin olmaz ise olmazlarındandır.
. Mesela, sırada beklemeyi bilmek, ben senden daha uyanığım edasıyla önlere kaynamaya çalışmamaktır insan olmanın kuralı. Mesela, hak yememek, başkasının hakkını yedirmemektir insanlığın kuralı. Mesela, yol vermek, yer vermek, kırmızı ışıkta geçmemek, emniyet şeridinden gitmemektir insanlığın kuralı. Mesela, yerlere tükürmemektir, yediğin çekirdeğin kabuğunu veya mısırın koçanını etrafa atmamaktır. Piknik yaptıktan sonra çöpünü toplamaktır. Yaktığın mangal ateşini söndürmektir. Yediğin iki köfte uğruna ormanları yakmaya sebep olmamaktır insan olmanın kuralı. Bir somun ekmeğin yarısını, aç olanla paylaşmak... İhtiyacı olana yardım elini uzatmaktır. Ve din, dil, ırk, renk ve cinsiyet gözetmeksizin insana insan gibi davranmaktır
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.